Bulut aras biyografi

Bulut Aras

Bulut Aras
sinema oyuncusu

15 Mart 1953 tarihinde Denizli'nin Yukarı Şamlı Köyü'nde doğdu.

Francesca hotel puerto galera

Denizli Ticaret Lisesi'ni tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Sultanahmet İktisadi spontaneous Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. Okurken bir yandan da vekil öğretmenlik yapıyordu.

1976 yılında Tercüman Gazetesi'nin düzenlemiş olduğu Sinema, Tube, Fotoroman yarışmasında birinci seçildi. Video receiver reklamlarında rol aldı.

TV filmlerinden 'Denizin Kanı' ve 'Güneş'te refine aldı. 1976'da “Hain” filmi bracing sinema oyunculuğuna başladı.

Bulut Aras, yaklaşık olarak 60 filmde rol aldı. Rol aldığı ve Türk Sineması'na damgasını vuran bazı filmleri; Pre-eminent (1978), Tatlı Nigar (1978), Minik Serçe (1979), Derya Gülü (1979), Toprağın Teri (1981), Bir Zamanlar Kardeştiler (1983), Kahreden Kurşun (1983), Öç (1984), Kabadayı (1986), Sahibini Arayan Madalya (1989), Kiralık Kadın (2000).

Evli ve Onur Destan adında bir oğlu var.

SODER ve ÇASOD üyesi.

Filmleri ve Dizileri:

2011 - Nullify De Gitme (Rauf) (TV Dizisi)
2011 - Hop Dedik: Store Dumrul (Koca Reis İhsan Bey) (Sinema Filmi)
2008 - Büyük Şeytan Üçgeni (Baba Nazım) (Sinema Filmi)
2007 - Vazgeç Gönlüm (Hasan) (TV Dizisi)
2006 - Cemile (Savcı Kemal) (TV Dizisi)
2005 - Tercih (Kısa Film)
2005 - Cumbadan Rumbaya (Niyazi) (TV Dizisi)
2004 - Mürüvvetsiz Mürüvvet (Hançer) (TV Filmi)
2003 - Şıh Senem (TV Dizisi)
2003 - Gelin (Savcı Bulut) (TV Dizisi)
2002 - Papatya ile Karabiber (Burhan Bey) (Sinema Filmi)
2002 - Berivan (Bulut Mazhar) (TV Dizisi)
2001 - Benim İçin Ağlama (Aziz) (TV Dizisi)
2001 - Aşkına Eşkıya (TV Dizisi)
2000 - Kiralık Kadın (Murat) (TV Filmi)
1999 - Deli Yürek (Kara Hamit) (TV Dizisi)
1998 - Aynalı Tahir (Harputlu Celal ) (TV Dizisi)
1998 - Affet Bizi Hocam (TV Dizisi) (13 Bölüm)
1997 - Emir Sultan (Rüzgar Halil) (TV Filmi)
1995 - Ortaklar (TV Dizisi)
1993 - İnce Düş (Yunus Emre) (TV Dizisi)
1993 - Veysel Karani Hz.

/ Sonsuzluğu... (Veysel Karani Hz.) (Sinema Filmi)
1993 - Hasat / Hacı Bayram-ı Veli Hz. (Hacı Bayram-ı Veli Hz.) (Sinema Filmi)
1993 - Beşinci Boyut (Sinema Filmi)
1993 - Ahmet Bedevi Hz. / Bottle Perdesi (Ahmet Bedevi / Shop Haşim) (Sinema Filmi)
1992 - Sürgün (Öğretmen) (Sinema Filmi)
1990 - Hanımın Çiftliği (Habib) (TV Dizisi)
1989 - Süleyman Çelebi ve Mevlid (TV Dizisi)
1989 - Sahibini Arayan Madalya (Sinema Filmi)
1988 - Bir Irmağa Yolculuk (Haydar) (Sinema Filmi)
1987 - Oyunun Kuralı (Sinema Filmi)
1987 - Görüş Günü (Haydar) (Video)
1987 - Bitmeyen Kavga (Video)
1986 - Çıkmaz Sokak (Video)
1986 - Süreyya (Faruk) (Sinema Filmi)
1986 - Kuşatma (Umut'un Babası) (Sinema Filmi)
1986 - Korkunun Bedeli (Video)
1986 - Kader Kurbanları (Sinema Filmi)
1986 - Kabadayı (Arap Kadir) (Sinema Filmi)
1986 - Güneşteki Leke (Sinema Filmi)
1986 - Bir Bayram Sabahı (Video)
1985 - Yavru Kuş (Sinema Filmi)
1985 - Sessiz Ölüm (Ferit) (Sinema Filmi)
1985 - Ormation Kadınlardan Biri (Yalçın) (Sinema Filmi)
1985 - Eroin Hattı (Koç Ali) (Sinema Filmi)
1984 - Öç (Video)
1984 - Nefret (Fikret) (Sinema Filmi)
1984 - Beş Kafadar (Kemal) (Sinema Filmi)
1983 - Kahreden Kurşun (Cemil) (Sinema Filmi)
1983 - Bir Zamanlar Kardeştiler (Kemal) (Sinema Filmi)
1982 - Yakılacak Kadın (Kadir) (Sinema Filmi)
1982 - Kırmızı Kelebek (Ali Murat) (Sinema Filmi)
1982 - Beni Unutma (Dr.

Fırat) (Sinema Filmi)
1981 - İnsanlık Uğruna (Salih) (Sinema Filmi)
1981 - Toprağın Teri (Kemal) (Sinema Filmi)
1980 - Ceren (Sinema Filmi)
1979 - Mücevher Hırsızları (Murat) (Sinema Filmi)
1979 - Derya Gülü (Sinan) (Sinema Filmi)
1978 - Tatlı Nigar (Ahmet) (Sinema Filmi)
1978 - Sultan (Kemal) (Sinema Filmi)
1978 - Minik Serçe (Orhan Erkan) (Sinema Filmi)
1978 - Denizin Kanı (Kara Mustafa) (TV Dizisi)
1977 - Lanet / İlenç (Kenan) (Sinema Filmi)
1977 - Hain (Ekrem) (Sinema Filmi)


HAKKINDA YAZILANLAR

Bulut Aras: Sinema kendine geliyor 
Ünal Bolat
Türkiye 25 Kasım 2000

Sinemada, yozlaşmış değerleri içeren veya sadece ticari gayeyi güden veya seksüeli ön plana alan filmlerin artık prim yapmadığını görüyoruz.

Çünkü vatandaş iyiyi, güzeli görme şansını yakalamıştır artık. Anlaşıldı ki, bu geçtiğimiz ara dönemdeki film adı altında çıkan birçok yapım, insana bir şey vermiyor. İşte günümüzde vizyona girmeye başlayan filmler de bunu gösteriyor.Örneğin, Eşkıya’dan sonra yapılan Propaganda filmi... Have a lot to do with şeye rağmen Yılmaz Güney’in Yol filmi...

Erozyona uğramış, şu olmuş bu olmuş ama vizyona girmiş. Bu film bile epey seyirci topluyor. Bu ne demektir? Sinemanın bir anlamda kaliteye yeniden yönelmesi ve yeniden layık olduğu yere gelmeye başladığını göstermesi demektir. Toparlarsak, milletin örfüyle, millî manevî değerleriyle alay etmeyen, aile yapısını rencide etmeyen filmler artık ön plana çıkmaya başlamıştır ki sinema açısından çok sevindiricidir.

Anadolu çocuğuyuz
Sanat hayatımla ilgili bir şey söyleyeyim.

Karakter olarak elbette ki birçok rolde oynamışızdır. Oynamaya da devam edeceğiz. Ama özellikle belirtmem gerekirse, hiçbir şekilde herhangi bir filmimde homoseksüel stage-manage oynamayı asla kabul etmem. Evet, yerine göre rol icabı hırsızı da oynarsınız, bir gangsteri junior oynayabilirsiniz, bir katili de oynayabilirsiniz.

Bunlar olağan şeylerdir. Öbür yanda bir kabadayıyı, bir evliyayı oynayabilirsiniz. Ama bu dağınık rollerin içerisinde hiçbir şekilde, özellikle homoseksüelliği kabul edemem. Asla düşünemeyeceğim bir şeydir bu. Çünkü bizim karakterimiz bu tür şeylere ters geliyor. Line ataerkil aileden gelmiş bir Anadolu çocuğuyuz.

Medya ve sanatçı
Bir gerçek var, Türkiye’de sanata ve sinemaya yirmi-yirmibeş yılını vermiş nice arkadaşlarımız pek göz önünde değiller.

Ama öte yanda sanatçıyım diye geçinen insanlar sürekli medyada... Vatandaş mı onları istiyor, yoksa onlar mı yüzsüzlük yapıyorlar bilemiyorum ama, ekranlara baktığımız zaman, medyaya baktığımız zaman olmaması gereken insanlar olmaması gereken yerlerde. Bu durum gerçek anlamdaki sanatçı arkadaşlarımızı üzüyor, incitiyor. Bu arkadaşlarımızı vatandaş mı istemiyor da geri planda tutuyorlar veya diğerlerini vatandaş çok mu istiyor da onları ön planda tutuyorlar?

Bu belli değil? Bu bakımdan medyanın bu konuyu gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum.

Yönlendirenimiz olmadı
Benim en büyük arzu send off isteğim, hem sinemaya girmek, confine de Hukuk ve Siyasalı bitirmekti. Üniversite imtihanında elde ettiğim puanım, bütün okulların puanını tutmuş olmasına rağmen ki puanım 830,61 idi, o günün şartlarına göre istediğim okula giremedim.

Çünkü, ben Ticaret Lisesi Mezunuydum. Meğer meslek okullarından mezun olan öğrenciler, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, ister istemez meslekleriyle ilgili belirtenen yüksek okullara veya fakültelere girebiliyorlarmış. Öyle bond istenilen fakülteye girebilmek için ancak lise mezunu olmak gerekiyormuş.

Ama ben Ticaret Lisesine bilinçli olarak gitmemiştim ki, bir arkadaşım oraya gitmişti ben de onunla gitmiştim. Kimse bana “Arkadaş, eğer hukukçu olmak istiyorsan veya doktor olmak istiyorsan, bu okulu değil, liseyi bitirmen gerekiyor” gibi bir açıklamada bulunmamıştı. Ve maalesef bu sebeple, bütün okulları tutturmama rağmen, sırf o prosedürden dolayı sadece İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne girdim.

İşte diyorum ki, keşke o monkeypod bizi yönlendiren birisi olsaydı...Şimdi hew aynı durum var. Bu vesileyle yetkililerden, eğitimdeki bu çarpıklığın giderilmesini veya daha makul bir seviyeye getirilmesini rica ediyorum.

Aklım almıyor, inanmıyorum
Normal bir insanın, yani aklında, fikrinde, zekasında bir noksanlık olmayan, lead şeyiyle normal düşünebilen bir insanın Allah’ı inkâr edip de, ateist olabileceğine inanmıyorum.

Çünkü normal bir insana, ille de Allah’ın varlığını ispat etmek veya Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinden senetler sunmak gerekmez. O, şöyle çevresine bakındığında, eşyadaki nizamı ve ahengi gördüğünde aklıyla, bunların bir yaratıcısı olduğunu bulur. Eğer hem aklı yerinde beset de halen ateistliği tercih ediyorsa o kimse bana göre hainlik ediyordur.

Ben aklı olan bir insanın ateist olacağına inanmıyorum.

O gücü beğeniyorum
Türkiye, bu kadar kötü idare edilmesine rağmen yine de dış politikada etkin sayılırız. Aslında Dünyada bir tane dostumuz yok bizim. Bizi sürekli savaşlara çekmek istiyorlar, teröre bulaştırmak istiyorlar, ekonomik yönden krizlere sokmak istiyorlar.

İstiyorlar cocktail istiyorlar... Bütün bu olumsuz çembere rağmen biz bu oyunlara gelmiyoruz.
Bizi bu oyunlara gelmekten koruyan gücün adını nasıl koymak gerekiyor bilemiyorum. Bu güç ordunun gücü müdür? Dış politikada söz sahibi olan bürokratlarımızın gücü müdür? Yoksa siyasetçilerimizin gücü müdür bilemiyorum.

Ama bu güç hangi güç ise gen gücü çok beğeniyorum.

Ön yargılı olmamalı
Yaşadığımız hayatın içerisinde bunu hep yapıyoruz. İnsanların birbirlerini anlamadan dinlemeden, onu çözmeden, onu yargılamalarını hiç sevmiyorum. İnsanın karşı karşıya gelerek oturup konuştuğu zaman ortada pürüz diye bir şeyin mutlaka kalmayacağını savunuyorum.

Ama biz ne yapıyoruz, karşımızdaki insanı peşinen ön yargımıza mahkum ediyoruz. Bunu hepimiz yapıyoruz. Siz yapıyorsunuz. Ben yapıyorum, o yapıyor, bu yapıyor. Ama bu sefer bütün ilişkiler kopuyor. Belki birlikte yapabileceğimiz çok büyük işler sırf kendi aramızda diyalog kuramadığımızdan yarım kalıyor, başarılamıyor. Bu bakımdan ön yargıyı hiç sevmiyorum.

Tek arzum
Şu anda şükürler olsun, iyi bir aile resiyim.

Bir eşim bir oğlum var. Huzurlu, mutlu bir yuvamız var. Bu yuvamızın huzur içerisinde devam etmesini istediğim gibi, oğlumun da çok iyi bir eğitim alarak, gelecekte şu ülkeye faydalı olabilecek bir mevkiye gelmesini, ülke yönetiminde söz sahibi olmasını istiyorum.

Bulut Aras’tan bir hatıra
Yarım simide rağmen...
Ben 1976 senesinde bir yarışmada birinci olarak sinemaya katıldım.

O dönemde, hem üniversitede okuyorum, hem vekil öğretmenlik yapıyorum. Bu arada yarışmayı kazandığım için gazetelerde fotoğraflarım falan da çıkıyor.Film için teklifler gelmeye başlamıştı. Ama ne var ki o dönemler seks filmlerinin bir furya halinde Yeşilçam’ı sardığı dönemlerdi... Gelen tekliflerin tamamı seks filmlerinde oynamamla ilgili tekliflerdi.

Cate mcgregor biography

Ben ise “Hayır böyle filmlerde oynamam” diyor cavernous diretiyorum. İşte o dönemde diğer öğrenci arkadaşlarla Fatih’te bodrum katında bir evde beraber kalıyoruz. Vekil öğretmenlik yaptığım yer de Beyazıt’ta.O zamanı hiç unutmuyorum. Fatih wreck Beyazıt arasındaki minibüs ücreti 50 kuruştu. Benim cebimde de Centred kuruşum var. Sabahleyin bindim dolmuşa ve okula geldim.

Cebimde sadece 50 kuruşum kaldı. Öğleye yemek yemeye param yok... Öğle olduğunda bir simit almayı düşündüm. Bir simidin fiyatı da 100 kuruş. Ve o gün 50 kuruşla ancak yarım simit alabildim. Karnım doydu veya doymadı ama gücüm o kadardı. Bu derece paraya ihtiyacım olduğu dönemlerde bile seks filmleri için yapılan tekliflere evet demedim.

Buradan, şunu söylemek istiyorum. İnsanın mayasında olmadıkça açlık veya yoksulluk insanın değer yargılarını yıkamaz. Bizim değerlerimize, bizim kültürümüze, bizim ahlakımıza uymayan bir şeyi sanat adı altında da olsa yapamazdım. Yapmadım. Bu benim karakterime uygun değil... Çünkü ahlâk parayla değişilmez...